Nuray MERT

Trump dünyayı alt üst mü etti? – 1 | Gazze çıkışı kıyamet alameti mi?
16.02.2025
103

Trump’ın iş başı yapmasıyla “dünya alt üst olmuş” gibi bir hava esiyor.  Öncelikle, insan kendini,  “Dünyada ne zaman sükunet, barış, adaletli bir düzen vardı ki?” demekten alıkoyamıyor.

İkincisi, daha yakın tarihlere geldiğimizde, malum 21. yüzyıl büyük olaylarla başladı. 11 Eylül 2001’de bir nevi kıyamet koptu. “Terörle küresel mücadele” teması etrafında, ABD dünyayı yeniden tanzim etmeye girişti. Afganistan’ı ve ardından Irak’ı işgal etti. Bazı müttefik ülkelerdeki üslerde ve Guantanamo gibi ABD hukukunun işlemediği yerlerde toplama kampları kurdu, yargısız infazlar yaptı, ve daha neler neler oldu… ABD yönetimi Demokratlar’a geçtiğinde, peşinen Nobel Barış Ödülü verilen Obama, Bush’un kaldığı yerden devam etti. Bin Ladin, savaş halinde olunan bir ülkede değil, müttefik bir ülke olan Pakistan topraklarında askeri bir operasyonla öldürüldü. Bu arada, 11 Eylül sonrasında Afrika ülkelerinde gerçekleşen askeri müdaheleler gözlerden uzak kaldı. Arap Baharı, ayrı bir trajik maceraydı.

Nihayet, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle o cenahta kaynayan kazan patladı. “Yeni Soğuk Savaş” ilan edildi. Bu arada Ukrayna, ABD’nin Rusya’ya karşı vekalet gücü haline geldi. Biden, giderayak Afganistan’ı Taliban’a teslim ederken, yirmi küsür yıldır ABD’yle işbirliği yapan on binlerce Afganı yüz üstü bıraktı.  Hamas’ın İsral saldırısı sonrası çıkan savaşta İsrail’e tam destek verdi. Daha fazla uzatmayalım; Trump ikinci kez Başkan seçildiğinde, kısaca dünyada tablo buydu.

Trump ve Gazze krizi: Dünyayı alt üst eden açıklamalar

ABD iç politikası açısından ise, değişim aslında Trump’ın 2016’da ilk kez seçim kazanmasının ardından başladı; Biden yönetimi bir parantez oldu ve nihayet kapandı. Bu değişimin iç politik nedenlerini şimdilik bir yana bırakalım ve dışardan bakıldığında daha fazla tartışma konusu olan Trump başkanlığının dünyayı ilgilendiren yönlerine odaklanalım. Bizim bulunduğumuz bölge açısından, Trump’ın dış politikasında en çarpıcı konu da, ister istemez İsrail-Filistin meselesi oldu.

Bu alanda, Biden yönetimi ile yeni Trump yönetimi arasında devamlılık olduğunun en önemli işareti, Gazze’de son ateşkesin sağlanmasında iki ekibin  birlikte çalışmasıydı. Ancak, Biden veya Demokrat yönetimin dolaylı siyasetinin yerini, Trump’ın bomba gibi patlayan açıklamaları aldı. Trump Gazze’yi boşaltıp, burayı Birleşik Devletler’in yöneteceğini söylemesi skandal kabul edildi. Son olarak, ateşkesin bitmesi konusundaki açıklaması da “kıyamet alameti” olarak görüldü.

ABD’nin Ortadoğu politikası: Trump ve Biden farklı mı?

Skandal  olmasına skandaldı da, aslında bu noktaya varan yolun taşları çoktan örülmüştü. ABD’nin Gazze’yi doğrudan yönetmesi veya burayı Las Vegas’a çevirmesi kuşkusuz abartılı bir tablo. Ancak, sonuçta Biden yönetimi de, ne pahasına olursa olsun İsrail’in Hamas’ı Gazze’den tümüyle “temizleme” siyasetine tam destek veriyordu. Dahası, Netanyahu’nun sözde ateşkes çağrılarına kulak asmayıp, savaşın alanını Lübnan’a taşıması ve Hizbullah’ı bertaraf etmesi ABD’yi bölgedeki en büyük düşmanlarından birinden daha kurtarmış oldu. Hem de, söz konusu olan Hizbullah, ABD’nin bölgedeki “baş düşmanı” İran’ın zayıflatılmasında çok daha önemli bir aktördü. Bu sayede, Hizbullah’ın silahsızlandırılması yönünde yirmi yıllık çabalar sonuç vermiş oldu. Dahası, Lübnan iç siyasetinde ilk kez Hizbullah’ın yer almadığı bir kabine kuruldu. Bölgeyi izleyenler bilir; bu gelişme, bölgesel dengeler açısından fevkalade bir olaydır.

Diğer taraftan, Lübnan’da Hizbullah’ın yenilgisi, Suriye’de 13 yıl süren rejim değişikliği çabalarının da gerçekleşmesini sağladı. Yani,  İran’ın bölgesel müttefiklerinden ve dolayısıyla ABD’nin bölgesel düşmanlarından biri daha sahneden çekilmiş oldu. “Terörist Colani”den “Suriye’nin yeni lideri Ahmet eş-Şara”ya geçiş de bu çerçevede anlaşılabilir. Tüm bu gelişmeler, İsrail’in ve münhasıran Netanyahu’nun ABD neznindeki değerini arttırdı. Trump’ın Netanyahu’yla yakınlığı malum; ancak, Washington’da ala ve vala ile ağırlanmasının asıl nedeni bu gelişmeler. 

Gelelim, ilk bakışta akıllara ziyan gibi görünen, Trump’ın Gazzelileri Mısır ve Ürdün’e taşıma projesine. Adı böyle konulmamış olsa da, aslında bu fikir de yeni değil. Mısır, 1967 savaş yenilgisine kadar olan süreçte Gazze’nin yönetiminde söz sahibiydi. 1959’da Birleşik Arap Cumhuriyeti kurulduktan sonra Gazze de bu birliğin bir parçası sayılıyordu. 2005 ylında Ariel Şaron hükümeti zamanında İsrail’in Gazze’den çekilişi, ardından da Mısır ile İsrail arasında Gazze’nin güvenliği konusunda işbirliği söz konusuydu. Netanyahu,  o dönemde Gazze’den çekilişe karşı çıktığı için, Şaron başbakanlığındaki kabineden istifa etmişti.  

Filistin toprakları olarak kabul edilen bölgeye komşu diğer bir Arap ülkesi olan Ürdün’e gelince; malum, mevcut kralın büyük dedesi olan Kral Abdullah, Batı Şaria’yı Ürdün’e katma pazarlıkları yaptığı için, 1951’de Mescit-i Aksa’da Cuma namazı çıkışında bir Filistinli tarafından öldürülmüştü. Bu olay esnasında Kral Abdullah’ın yanında o sırada çocuk olan torunu Hüseyin, şimdiki kralın babasıdır. Ürdün kurulduğundan itibaren, İsrail’in kuruluşu sürecinde Siyonistlerle  pek çok müzakere yürütmüştü. İsrail kurulduktan sonra da, çerçevesi değişse de, müzakereler devam etti. Dahası, Filistinliler bu ülkenin nüfusunun en az yarısını oluşturuyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar